Zaten böyle bir nehir varken kim gider içeri oturur ki?
Yan masamda Rus bir aile var. Çocukları yerini karıştırıp, yanıma oturmak için yönelince, ben de Rusça olarak buyur ediyorum ama oturmuyor. Sonra da dönüp Rusça olarak “Ben Türkçe bilmiyorum” diyor. Bütün bu olayı gören annesi de, “oğlum sana Rusça söyledi Türkçe değil ki” diyerek gülüyor.
Moskova muhabbeti eşliğinde kahvaltı yapıyoruz, eski oturduğum semte çok yakın oturduklarını öğreniyorum. Muhabbetimizi çok da uzatamıyorum çünkü bugün ufak bir uçuşum var. Microlight denilen tek motorlu yelken kanatlı bir aletle Dalyan’a bir de yukarıdan bakacağım bu sabah.
Dürüst olmam gerekirse ufak bir endişe yok değil ama orada sorduklarında belli etmiyorum tabii. Pilot çocuğuyuz en nihayetinde. Zaten bu aletlerin sanılanın aksine çok güvenli olduğunu biliyorum ama aklıma bir hafta önce röportaj için gelen kameramanın bu aletlerden birinin düşüş haberini yaptığı geliyor, istemesem de geliyor. O arada Fox TV Ana Haber’den Nazlı Yerebasmaz ve bir kameraman arkadaş geliyor. Bugün bütün gün benimle gezip, bir günüm nasıl geçtiğini kaydedecekler.
Beni uçuracak olan pilotum Mustafa ile Best Job In Turkey’nin instagram hesabında bir canlı yayın yapıyorum uçmadan önce. Ardında hemen havadayım. Her şey çok hızlı gelişiyor aslında. En ufak bir tedirginliğim yok. Türbulanstan korkar mısın diye soruyor, “girelim” diyorum, “yere yakın geçsem korkar mısın” diyor, “devam” diyorum. Dalyan’ı daha bir haftada birçok farklı tepeden gördüm, hepsi de nefes kesiciydi ama bu en özeli elbette. Heyecanla çekim yapıyorum durmadan, arada bir de hafızama kaydediyorum, oranın hafıza kartı hiç dolmuyor neyse ki.
Microlight’tan iniyorum ve bir anda nar çiftliğindeyim. Araçla geçiyoruz ve Fox TV ekibi de takip ediyor. Dalyan’ın meşhur narlarını ilk önce toplayıp sonra da tadacağız ama emek verilen şeyin tadı bir başka oluyor. Önce hak etmek gerek. Tarlada çalışan 3 teyzeme eşlik ediyorum. Narların güneş görmesi için etraflarını açtıklarını söylüyor Esen teyze. Elime bir makas veriyor ve işe başlıyorum. İşin kendisi değil ama çalışma şartları zor, tepedeki güneşi hesaba katarak giyinmek gerek. Yarım saat geçmiyor güneş bütün enerjimi çekiyor. O arada bize yardımcı olan Nar çiftliği sahibi Recai ağabey biraz uzak bir bölgede toplamaya hazır narlardan bahsediyor ve oradan bir kasa narla çıkıyorum. Benim gibi sadece bir kasa toplayacaksanız kolay iş ama bunu bütün gün yapmak zor iş cidden. Kırmızı kırmızı, iri iri güzel narları siyah kasama dolduruyorum.
Ardından topladığım narların suyunu yalıçapkını restoranda içiyorum. Arkasından mezeler, balıklar, salatalar geliyor. Sabah komik bir şekilde tanıştığım Rus aile geliyor buraya bir şekilde. Aslında yollarını kaybetmişler ve o şekilde buraya gelmişler. Burayı beğeniyorlar ve kalıyorlar. En az sabah ki karşılaşmamız kadar komik burada karşılaşmamız ama kim beğenmez ki burayı; yanımızda ufak bir su birikintisi ve içinde mini su kaplumbağaları dolaşıyor. Kendine has çok otantik bir havası var buranın. Buraya da tekrardan gelmek istiyorum aslında. Özellikle bir sabah kahvesi için.
Buradan da İztuzu plajına gidiyorum. Aramızda kalsın ama İztuzu’nun her adı geçtiğinde bir şekilde övme isteği uyanıyorum içimde. Gerçekten eşsiz bir doğa harikası burası. Çok değil, 10 dakika yüzüp, biraz da güneşleniyorum.
Yemeğin üstüne sahil sefası iyi geliyor ama bugünün sefa kısmı henüz bitmedi. Sonra ki durak BC Spa otelin alt katı. Otelin altında iyi bir spa merkezinin olduğunu biliyordum ama böylesine güzel bir yer de beklemiyordum doğrusu.
Sanki çok iş yapmış da yorulmuşum gibi bir de bütün bu eğlence ve aktivitenin üstüne İsveç masajı yaptırıyorum.
Bugünüm en yoğun ve en heyecanlı geçen günüm belki de işe başladığımdan beri.
Affedersiniz bütün bu eğlenceyi iş olarak adlandırdım ama kazandığım tatilin adı öyle ben ne yapayım. Ben Türkiye’nin en iyi işçisiyim aslında.
Şimdi Palmyra’nın üst katındaki Sky Lounge’ta manzara eşliğinde Fox TV’den misafirlerimle yazımı yazıyorum.