BestJobInTurkey-Logo-SB

#BestJobInTurkey

Toparlar Kanyonu Gezisi

Toparlar Kanyonu Gezisi

Dün gece Fox TV muhabirleri ile muhabbet uzayınca günlük yazımı gece 11’e doğru anca bitiriyorum. Ardından da Dalyan’da olan bir arkadaşımla M&M Rock Bar’a gidiyorum.

Bar’ın arka kısmındaki bahçeyi sonradan fark ediyoruz ve canlı müziğin de son şarkısına yetişiyoruz ama iyi bir keşif oluyor. Oraya da bir daha uğranacak, orası kesin.

Sabah Palmyra Hotel’de kahvaltı sonrası Kaunos Turdan Mehmet’in eşliğinde 3 çocuklu bir İngiliz aile ile Toparlar Kanyonuna ( Toparlar Şelalesi ) doğru yola çıkıyorum. Dalyan’ın turistleri neredeyse hepten İngiliz sonra biraz Hollandalı, Alman ve Rus olarak devam ediyor.

Toparlar kanyonu, ana yola yakın yerdeki toparlar şelalesi ile meşhur ve burası bir yığın insanla dolu ama Kaunos tur bizi yukarılara, en tepelere götürüyor. Sulara atlıyoruz, kayalara tırmanıyoruz, şelalelerin içerisinden yukarıya ip yardımı ile tırmanıyoruz… Tam bir komando eğlencesi resmen, birbiri ardına ufak şelalelerden çıkıyoruz, zorluk derecesi arttıkça da ben daha çok zevk almaya başlıyorum. Yaklaşık bir, iki saatlik dur durak bilmeyen tırmanış sonrası tepelerde orta büyüklükte bir şelalede mola veriyoruz. O esnaya kadar genel tanışma muhabbetinin ötesinde fazla konuşma fırsatı bulamadığım aileyi daha yakından tanımaya başlıyorum. Kızları Abby ve jess 14 yaşındalar, ikizler. Bir de hareketli 10 yaşlarında Ted adında bir oğulları var Sally ve Alan’ın.

Rehberimiz Mehmet mola verdiğimiz şelalenin 8 metrelik tepesinden atlayabileceğimizi söylüyor. İkizler de, Ted de sıraya giriyor, bana sormuyor bile Mehmet, hep beraber çıkıyoruz tepeye.

Doğrusu yukarıdan bakınca ciddi yüksek görünüyor durduğumuz nokta. Aşağıdan pek de öyle değildi. Zaten hep öyledir, çok yakinen bildiğim bir his. Yamaca gelince kızların atlamaktan vazgeçeceğini düşünüyorum. İşin aslı, tanıdığım bir dolu yetişkin erkek korkar buradan atlamaya ama kızlar pıtır pıtır atlıyorlar, ardından da Ted. Ben de en son atlıyorum. 5 Dakikalık dinlenme sonrası ikinci turu dönelim muhabbeti geçince cidden şaşırıyorum. Küçükler ama cesurlar.

Aslında bütün bu olup biten esnasında en çok dikkatimi çeken ailelerinin tavrı oluyor. Bütün gün ciddi tehlikeli yerlerden geçtik. Geçtiğimiz çoğu yerde bir hata sonrası tatillerini rezil edebilecek yaralanmalar olabileceğine rağmen, aile hiçbir tedirginlik göstermedi, hatta tam tersi atlamaları, tırmanmaları ve her türlü atraksiyonu yapmaları için çocukları motive etti. Şimdi akşam saati Palmyra otelin bahçesinde yazımı yazıyorum, etraftaki masalarda, Türk aileler çocuklarının çiçeklere dokunmasına ya da düz yolda 3 metre mesafeyi koşmasına bile izin vermiyorlar.

Abby Sakatlanıyor 🙁

Bana kalırsa insan düşe kalka yetişmeli, acı çekmeli, dibi görmeli ve her tip zorluğun hissini bizzat yaşamalı. Korumacı aileler keşke görebilseler ne kadar özgüvensiz çocuklar yetiştirme yolunda ilerlediklerini.

Ben düşüncelerimde Türklerin ve İngilizlerin çocuk yetiştirme şeklini kıyaslarken ikinci tur atlamak için tepedeyiz. Sıra Abby’e gelince sudan acı ile bağırarak çıkıyor. Yanlış yöne doğru atladığı için ayağını dipte kayaya vurup burkmuş. Mehmet hemen bandaj yapıyor. Kırık olmadığı kesin ama Abby yarım saatlik dinlenmeye rağmen kesinlikle yürüyebilecek durumda değil. Bir yarım saat daha geçiriyoruz yemek yiyerek ve artık gitmemiz gerek ama bu sarp yamaçlardan Abby’i indirmek ciddi bir sorun. Kız kardeşi helikopter çağırmaktan bile bahsediyor ama ben biraz daha gerçekçi bir şey teklif ediyorum; Abby’i aşağıya kadar sırtımda taşımak.

Kaygan ve zorlu kayalıkların arasında uzun bir süre zorlanmadan taşıyorum Abby’i ama 5 metrelik bir şelaleye geliyoruz. Etraftan geçiş imkanımız yok. Abby’i sırtımda indirmem gerek ama ellerim ipte, ayaklarım kaygan kayaların üzerinde inmek çok riskli, üstelik yukarıdan da durmadan yoğun bir su akışı var. Aşağısı kayalık, düşersek kafatasımız karpuz gibi açılabilir. Abby’nin annesi Sally başka seçenek olmadığını anlayınca sırtımda indirme teklifimi kabul ediyor. Abby’nin boynumu aşırı sıkı tutması gerekiyor, ayağım kaysa bile ben ikimizi de ipten tutunarak taşıyabileceğimi düşünüyorum ama Abby sırtımdan düşerse, onu tutacak üçüncü bir elim yok!

Ayakta yürürken bazı yerlerde Abby dikkatsizce tutunduğu için kayıyor, burada öyle bir hataya yer yok. Durmadan uyarıyorum. Hatta tutuş şeklini tehlikeli bulup, iyice boynumu sarması için telkinde bulunuyorum. Annesi ve babası da durmadan benzer uyarıları tekrarlıyorlar. Abby sırtımda, Mehmet aşağıda, diğer herkes yukarıda. İnmeye başlıyorum, cidden çok zorlu bir an. Bir ara bütün ağırlık ellerimde toplanıyor, kaslarımın gerginliğini hissediyorum ama ipi bir santim dahi kaydırmam felaketle sonuçlanır.

Mehmet altta direktif veriyor ayaklarımı koyacağım yerlerle ilgili ama yüzüme çarpan sulardan ne doğru düzgün nefes alabiliyorum, ne de Mehmet’i duyabiliyorum.

Heyecanla bütün ailesi bana bakarken, Abby’i sakince en alt yere kadar indiriyorum. Mehmet, “sen görmedin ama Annesi korkudan ağlıyordu” diyor.

Aslında tam kaydedilmelik bir an yaşıyoruz ama böylesine bir olayı insanlar sadece filmde görünce inanırlar herhalde.

Abby’i kanyonun en zor yerlerinin hepsinde sırtımda taşıyorum. Son bölümü de seke seke tamamlıyor.

Mehmet bir ara arkasını dönüp, “Efe çanta ağır diye sana vermek istememiştim ama sana insan taşımak düştü” diye espiri yapıyor. Türkçe yaptığı bu şakaya katıla katıla gülüyoruz…

Sanki bütün bu heyecan yetmemiş gibi asıl atlayış noktasına geliyoruz. Son şelale. 10 Metrelik en yüksek şelaleyi sona bırakıyor Mehmet. Bütün bu olanlara rağmen babası Ted’in buradan atlamasına izin veriyor. Mehmet, ben ve Ted tepedeyiz. Aşağıda koca koca delikanlılar var. 3 Metrelik yerden atlamaya korkuyorlar ama yanımda 10 yaşındaki çocuk sabırsızlıkla bekliyor şelalenin en tepesinden atlamak için.

Yalan yok, hafif bir gerginlik yaşıyorum. Aşağıya baktıkça adrenalin artıyor ama güzel olan da o; adrenalini yükseltip öyle atlamak.

Bu son atlayış sonrası hızla dönüyoruz. Abby’nin Annesi de babası da ayrı ayrı, tekrar tekrar teşekkür ediyorlar.

Sakin bir gün olacak diye başladığım şu gün, tek başına büyük bir hikâye olarak sona eriyor.

Diğer Günlükler

Share on facebook
Share on twitter
Share on linkedin
Share on vk
Share on telegram
Share on whatsapp
Share on email
Share on facebook