Dükkanın sahibi Ali sıcak bir şekilde karşılıyor beni. Sıra bekleyen müşterilerle muhabbet devam ederken, çaylarımız da geliyor. Turizm öncelikli genel muhabbetler devam ederken sıram geliyor ve çalışanlardan Kerim başlıyor saçımı kısaltmaya. Öncesinde de hızlı bir sakal tıraşı oluyorum.
Berber muhabbetleri meşhurdur. Gerçi Kerim suskun ama Ali tam bir berber o manada, bir iki ısınma muhabbetinden sonra komik bir anısını anlatıyor. Kafasındaki beyazları kapatmak için saçını hafif tonda siyaha boyatmak isteyen İngiliz turistin yanlışlıkla saçını sarıya boyadığı anısını anlatıyor. İngilizce konuşurken yanlış anlaşılma üzerine gelişen bu olayı turist pek de sorun etmemiş. Zaten düzenli gelen bir müşterisiymiş. O arada içeride bir başkası, “evet Dalyan’ın yıllardır değişmez turistleri vardır” diyor. Hatta villaları kiraya veren bir işletmenin sahibinin hep aynı turistlere hizmet verdiğinden bahsediliyor. Çoğunlukla da İngiliz, bu daimi gelen turistler ve yine o esnada berbere bir İngiliz turist giriyor. Ağabeyim Mert de benimle. Mert, 10 yıldır İngiltere’de yaşadığı için, çok iyi tanıyor İngilizleri. Ben tıraştayken de biraz muhabbet ediyor turistle. Tıraş esnasında muhabbete dahil olamıyorum ama turistin memnuniyeti her halinden belli oluyor.
Çıkışta yol üzerinde Çağrı Pide Pizza Restoran’a uğruyorum Mert’le birlikte. Pilav üstü döner ve bir de ev yemeği alıyorum. Adı her ne kadar pide – pizza olsa da oldukça fazla çeşit ev yemekleri var burada. Üstelik biz kalkarken “bir gün de özel olarak balık kısmımızı deneyin” diyorlar. “Daha çok zamanım var, seve seve gelirim” derken fark ediyorum, bugün 15. gün ve sadece 16 günüm kaldı. İşin yarısındayım. Adı iş ama kendisi tatil, o yüzden haliyle pek de bitsin istemiyor insan.
Akşamüstü, güneş batarken Dalyan Tekne Kooperatifi’nden bir tekne otelimizin önüne yanaşıyor bizi mehtap turuna götürmek için. Turda Köyceğiz’e gideceğimizi öğreniyorum. Oranın ne kadar güzel suyunun olduğu hala aklımda, belki başka yer olsa akşam akşam yüzmek istemem ama orası başka. Mert’e dönüp mayosunu almasını söylüyorum. Tatlı su ile tuzlu suyun karıştığı çok hafif bir suyu var Köyceğiz’in, sakin ve duru bir su. Durduğumuz koyda yüzmeye doyamıyorum tıpkı ilk sefer ki Köyceğiz ziyaretimde olduğu gibi. Mert de suya girince anlıyor neden ısrarla mayo almasını tembihlediğimi. Kaptanlarımız Recep ve Mutlu yemekleri hazırlayınca çıkıyoruz sudan. Biz yemek yerken alacakaranlık da gidiyor.
Etraf orman ama artık hava iyice kararmaya başladığı için çok da seçemiyoruz uzakları. Kısa bir süre sonra da gökyüzünde yıldızlar beliriyor. Bu sefer de onlara bakmaya doyamıyoruz. Şehir çocuklarıyız, alışık değiliz böyle güzelliklere. Güneş varken başka, güneş batınca bir başka güzel buralar.